Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atarken, çalışmanın ve üretmenin toplumsal kalkınmadaki önemini vurgulamış ve iş dünyasına büyük bir değer atfetmiştir. Atatürk’e göre çalışmak, üretmek ve sanayileşmek, bağımsızlığın kalıcı kılınması için temel gerekliliklerdir. Cumhuriyetin ilk yıllarında iş hayatına dair yapılan reformlar, ekonomik yapıdaki köklü değişim ve iş gücüne kazandırılan yasal haklarla modern bir Türkiye hedeflenmiştir.
Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Türkiye Ekonomisinin Durumu
Cumhuriyet, yokluklar içinde ve ağır ekonomik yüklerle kuruldu. Ülkenin ekonomik yapısı tarıma dayalıydı; sanayi tesisleri ise yok denecek kadar azdı. Osmanlı’dan miras alınan borçlar, iş gücündeki yetersizlik ve savaşların getirdiği yıkım, Atatürk ve yeni yönetim kadrosu için büyük bir meydan okumaydı. Bu dönemde temel hedef, ekonomik bağımsızlık ve kalkınmayı sağlamaktı.
Atatürk, ekonomi politikasını “Millî İktisat” olarak tanımlamış ve tam bağımsızlığın ekonomik özgürlükle mümkün olacağını vurgulamıştır. Bu düşüncelerini, “Ekonomi her şey demektir. Yaşamak, mutlu olmak, güçlü olmak, bağımsız olmak için ekonomi gerekir” ifadeleriyle açıklamıştır. Yeni hükümetin, ekonomiyi bağımsız hale getirme amacıyla özel sektöre, girişimcilere ve sanayi yatırımlarına önem vermesi, dönemin karakteristik özelliklerinden biridir.
İzmir İktisat Kongresi ve Ekonomik Yapılandırma
Cumhuriyet’in ilanından kısa bir süre sonra, 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi toplanmış, burada yeni Türkiye’nin iktisadi çerçevesi çizilmiştir. Kongrede, tarım, sanayi ve ticaret alanlarında kalkınmayı hızlandıracak adımların atılması kararlaştırılmıştır. Bu toplantıda Atatürk, özel girişimciliği destekleme kararlılığını ortaya koyarak, girişimcilerin ülkenin geleceğinde oynayacağı rolü netleştirmiştir.
İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar doğrultusunda; madenlerin işletilmesi, yerli sanayinin geliştirilmesi, ithalat yerine yerli üretime dayalı bir ekonomi modeli oluşturulması hedeflenmiştir. Ayrıca yabancı sermayeye kapı açılmakla birlikte, Türk girişimcilerinin bu süreçte güçlendirilmesi öncelikli hedef olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda, 1924 yılında İş Bankası’nın kurulması gibi önemli adımlar atılmıştır.
Atatürk’ün Özel Teşebbüsü Desteklemesi
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, özel sektör eliyle kalkınma politikası benimsenmiş ve girişimcilerin desteklenmesi için çeşitli teşvikler getirilmiştir. Atatürk, iş hayatının gelişimini destekleyen ve girişimcilere güven aşılayan bir lider olarak, Anadolu’nun ticaret ve sanayi hayatında canlanmasını sağlamayı hedeflemiştir. Örneğin, 1927’de çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu ile sanayiye yatırım yapmak isteyen özel sektöre önemli kolaylıklar sağlanmış, sanayi kuruluşlarının gelişimi teşvik edilmiştir.
Bu dönemde bankacılık sektörü de, iş dünyasının desteklenmesi ve yerli sermayenin büyütülmesi için önemli bir araç haline gelmiştir. İş Bankası ve Sanayi ve Maadin Bankası gibi kurumlar, yerli girişimcilerin finansman ihtiyacını karşılamak ve yerli sanayiye kaynak sağlamak amacıyla kurulmuştur.
Sanayileşme ve Devlet Eliyle Kalkınma Hamlesi
1929 Dünya Ekonomik Buhranı sonrasında Türkiye, devlet eliyle sanayileşme modelini benimseyerek ekonomik bağımsızlığını güçlendirme yoluna gitmiştir. Bu çerçevede, Sümerbank ve Etibank gibi kamu kurumları kurulmuş, kalkınma hedefleri doğrultusunda önemli fabrikalar açılmıştır. Sanayileşme alanında atılan adımlar, çalışan sayısında ve iş gücünün çeşitlenmesinde artışa yol açmıştır.
Sanayileşme hamlesi kapsamında atılan adımlar, ülkede iş gücü piyasasının dönüşümünü hızlandırmıştır. Yeni kurulan fabrikalar, üretim sektörüne olan ihtiyacı artırmış, işçi sayısında önemli bir yükseliş sağlanmıştır. Devlet eliyle açılan fabrikalarda çalışan işçiler, ülkenin geleceği için çalışan bireyler olarak görülmüş, iş gücüne büyük değer verilmiştir.
İşçi Haklarının Güvence Altına Alınması
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, çalışanların haklarını koruma ve iş hayatını düzenleme amacıyla çeşitli yasal düzenlemeler yapılmıştır. 1936 yılında çıkarılan 3008 sayılı İş Kanunu, Türkiye’de iş hayatını düzenleyen ilk kapsamlı kanunlardan biridir. Bu yasa, işçilerin çalışma koşullarını iyileştirmenin yanı sıra, iş kazalarına karşı koruma ve sosyal güvence gibi hakları da kapsamaktadır.
Bu yasalar, çalışma hayatında işçi ve işveren ilişkilerinin düzenlenmesini sağlamış, işçilerin sosyal ve ekonomik güvenceye sahip olmalarına olanak tanımıştır. İş Kanunu’nun çıkarılmasıyla birlikte Türkiye’de modern çalışma hayatının temelleri atılmıştır.
Çalışmanın Toplumsal ve Ekonomik Değeri
Atatürk’ün ekonomi ve çalışma hayatına bakış açısı, Türkiye Cumhuriyeti’nde çalışmanın onurlu ve değerli bir faaliyet olarak görülmesini sağlamıştır. Osmanlı döneminde çalışanların “amele” olarak aşağılandığı bir yapıdan, çalışanların hak ve saygınlık kazandığı bir sisteme geçiş yapılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra, çalışma hayatına atfedilen bu değer sayesinde, çalışanlar toplumun önemli bireyleri olarak kabul görmeye başlamışlardır.
Atatürk’ün “Cumhuriyet hükümetinin; namuskâr, vatansever iş erbabına daima yardımcı olacağına şüphe edilmemelidir” sözleri, iş dünyasına verdiği önemi ve desteği açıkça göstermektedir.
Cumhuriyetin Ekonomik Başarıları ve İş Gücünün Rolü
Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen ekonomik devrimler, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını sağlamada ve çağdaş bir devlet yapısı kurmada temel rol oynamıştır. 1930’ların sonunda yürürlüğe giren Beş Yıllık Kalkınma Planları ile sanayi yatırımlarına hız verilmiş, Türkiye ekonomik kalkınmada önemli mesafeler kaydetmiştir. Bu dönemde iş gücü, ülke kalkınmasında aktif bir rol oynamış, işçilerin sanayi alanındaki etkinlikleri artmıştır.
Sonuç
Cumhuriyetin ilk yıllarında çalışma hayatında yapılan yenilikler, Türkiye’nin modern bir ekonomiye sahip olma yolunda attığı en önemli adımlardan biridir. Atatürk’ün “Ekonomi her şeydir” ifadesiyle de belirttiği gibi, bir milletin bağımsızlığı ve refahı, ekonomisinin güçlü olmasına bağlıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan ekonomik ve sosyal reformlar, Türkiye’nin geleceğini şekillendirmiş, çalışan kesimin hakları korunarak toplumsal kalkınma sağlanmıştır.
Atatürk’ün çalışma ve üretime verdiği önem, Türkiye’yi bölgesinde güçlü ve bağımsız bir ülke yapma idealinin ayrılmaz bir parçası olmuştur.